HZ. EBU EYYUB EL-ENSARİ (HALİD B. ZEYD) (Mihmandar-ı Nebi)
Halid b. Zeyd B. Küleyb. b. Sa’lebe b. Abd b. Avf b. Ganem b. Neccar El-Ensari el-Hazreci
(Ö: 49/669)
İsmi: Halid b. Zeyd
Künyesi: Ebu Eyyub
Annesi: Hind bint-i Sad b. Amr b. İmrilkays
Eşi: Ümmü Eyyub b. Kays b. Amr b. İmrilkays
Çocukları: Eyyub, Halid, Abdurrahman, Amre.
İstanbul’un Eyüp ilçesinde medfun olan ve ilçeye adını veren Ebü Eyyüb el-Ensâri Hazretleri aslen Medineli olup Hazrec Kabilesinin Neccaroğulları kolundandır. Asil adı Halid, babasının adı Zeyd, annesinin adi ise Hinddir. Hem baba, hem de anne tarafından Hz. Peygamber ile ayni soydan gelmektedir.
Ebü Eyyüb el-Ensari Hz. Peygamber ve Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretinden iki yıl kadar önce miladi 620 tarihinde hanımı Ümmü Eyyüb ile birlikte Müslüman oldu. Medine de İslamiyet’i ilk kabul edenlerden biridir. Onun teşvik ve daveti sayesinde ailesinin bütün fertleri, akrabaları ve dostları da Müslüman olmuşlardı.
HZ. MUHAMMED (SAV)’İ KONUK ETTİ
Miladi 622 yılında Hz. Peygamber en yakın arkadaşı Hz. Ebü Bekir ile birlikte Mekke’den Medine’ye HİCRET’inin duyulması ile Medine’yi büyük bir sevinç ve heyecan kapladı. Herkes Hz. Muhammed (SAV) evinde görmek ve ona hizmet etmek düşüncesinde idi. Bu heyecanı yaşayanlar arasında Ebü Eyyüb el-Ensari ile hanımı Ümmü Eyyüb de vardı. Nihayet beklenen gün geldi. Kutlu misafir Hz. Peygamber Medineye ulaştı. Medineli Müslümanlar onu karşılamak için yollara düştü. Evlerinin en iyi yerlerini onu misafir etmek için hazırlamışlardı. Kimseyi kırmak istemeyen Efendimiz, devesi Kusva‘yı serbest bırakarak kapısına çöktüğü evin misafiri olacağını duyurdu. Bu esnada duygulu anlar yaşandı. Bazı Medineliler devenin dikkatini çekip onu evlerine yönlendirmek için gayret gösteriyordu. Ancak Kusa hiçbir yere takılmadan yürüdü. Ebü Eyyüb ile Ümmü Eyyüb çiftinin kapısına geldi ve çöktü. Böylece Hz. Peygamber Ebü Eyyüb el-Ensari’nin evine indi.
PEYGAMBERİMİZ ALT KATTAYKEN, KENDİSİ ÜST KATTA KALMAYI GÖNLÜ KABUL ETMEDİ
Ebü Eyyüb el-Ensari’nin evi iki katlı idi ve üst katını Efendimiz için hazırlamıştı. Ancak Resülullah (S.A.V.) alt katı yukarıya tercih etti. Ebü Eyyüb da onun isteğine uydu. Akşam olunca herkes odasına çekildi. Üst kata çıkan Ebü Eyyüb ile hanımı rahat değillerdi, içlerinde bir huzursuzluk vardı. Allah Resülü alt katta iken kendilerinin üst katta kalmaları hoşlarına gitmiyordu. Bunu saygıda kusur olarak değerlendiriyorlardı. Ayrıca biraz eski olan evin üst katında yürüyünce alt kata ses gitme ve toz toprak dökülme ihtimali vardı. Çok üzüldüler. Evin bir köşesine çekilip sabaha kadar uyumadan beklediler. Sabah olunca Ebü Eyyüb durumu Hz. Peygambere bildirdi. Efendimiz de ona, ziyaretçi çokluğu sebebiyle alt katta kalmayı tercih ettiğini söyleyerek kendisini rahatlattı.
Ancak birkaç gün sonra bir olay cereyan etti. Bir gece üst katta dolu bir testi devrilip suyu döküldü. Ebü Eyyüb ve hanımı dökülen suyu evdeki kadife yorgana emdirerek alt kata inmesine engel olmaya çalıştılar. Buna rağmen Resulullah’ın üzerine damlamış olabileceği endişesiyle sabaha kadar uyuyamadılar. Sabah olunca Efendimiz’e geldiler, huzursuz olduklarını bildirdiler ve testi olayını da anlatarak üst kata taşınması için kendisine rica ettiler. Böylece Hz. Peygamber evin üst katına taşındı.
PEYGAMBERİMİZ ZİYARET EDİYORDU
Mescid-i Nebevi‘nin ve evinin yapımı bittikten sonra da kendi evine taşındı. Ancak kendisine yaptıkları hizmet sebebiyle Ebü Eyyüb’u ve eşini hiçbir zaman unutmadı. Bazı günler, ashaptan bir grup arkadaşını yanına alır ve onlarla birlikte Ebü Eyyüb’un evine misafir olurdu. Ebü Eyyüb da Efendimiz hayatta bulunduğu sürece yanından ayrılmadı. Ona izzet ikramda bulunmaya devam etti. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına katıldı. Hayberin, Mekke’nin ve Taifin fethinde de bulundu. Bu savaşlar esnasında zaman zaman Resulullahın korumalığını yaptı.
PEYGAMBERİMİZİN ARDINDAN…
Ebü Eyyüb el-Ensari, Allah Resulünün vefatından sonra İslamı yayma ve müdafaa işine önem verdi. Hz. Ebü Bekir (632-634) ve Hz. Ömer devrinde (634-644) bir çok sefere katıldı. Suriye, Filistin ve Mısır’ın fethinde bulundu. Hz. Osman döneminde (644-656) Kıbrıs’ı fetheden orduda yer aldı. Hz. Ali, halifeliği döneminde (656-661) Irak’a gittiği zaman onu Medine’de yerine vekil olarak bıraktı. Bu vekalet esnasında bir ara Mescidi Nebevi’de imam olarak görev yaptı. O, Müslümanlar arasında yaşanan iç çekişmelerde taraf olmadığı gibi, herkesi birlik ve beraberliğe çağırdı.
Hazrec Kabilesinden Ümmü Eyyüb ile gerçekleştirdiği evlilikten üçü erkek biri kız olmak üzere dört çocuğu olmuştur. Erkek çocuklarının isimleri Eyyüb, Halid ve Abdurrahman, kızının ismi ise Amredir.
ENGİN İLİM SAHİBİ
Hz. Muhammed (SAV) ‘in ders halkasında yetiştiği için engin bir ilmi vardı. Allah Resulunün vefatından sonraki dönemlerde ilminden yararlanmak ve fetva atmak için müracaat edilen bir kişi olmuştur. Hz Peygamber (SAV) ‘den 200 civarında hadis naklettiği bilinmektedir. Abdullah b. Abbas (ö.681687), Abdullah b. Ömer (ö.73/692) ve Enes b. Malik (ö,93/712) gibi meşhur sahabiler ile Said b. Müseyyeb (ö.94/713), Urve b. Zübeyr (ö.94/713) ve Ata b. Yesar (ö,103/721) gibi önemli tabiinler onun talebelerinden bir kaçıdır.
80 YAŞINDA İSTANBUL’A CİHADA GELDİ… İSTANBUL’DA HAKKA KAVUŞTU
Cihad maksadıyla yılda en az bir defa sefere katılır ve herkesi buna teşvik ederdi. Katıldığı en son sefer, hicri 49 (669) tarihinde Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen İstanbul kuşatmasıdır. O, Medine’den binlerce kilometre uzakta meydana gelen bu kuşatmaya katıldığı zaman yaşı sekseni geçmişti. Ordu ile beraber İstanbul önlerine geldi ve şehrin fethedilmesi için büyük gayret gösterdi. Ancak bir sonuç alınamadı. Bu arada kendisi ağır bir şekilde hastalanarak yatağa düştü. Bir vasiyetinin olup olmadığı sorulduğunda İslam ordusunun surlara yaklaşabileceği en ileri noktaya defnedilmeyi arzuladığını söyledi. Kuşatma esnasında vefat etti ve vasiyeti aynen yerine getirildi. Cenazesi yıkandıktan sonra bugün kendi adıyla anılan Eyüp Sultan’daki türbesinin bulunduğu yere defnedildi. Bizans İmparatoru IV. Konstantinos (668-685), kalabalık bir asker topluluğu tarafından icra edilen cenaze merasimini surlardan izlemiş, ancak ne olduğunu anlayamamıştı. Bundan dolayı Müslümanların arasına adam göndererek hareketliliğin nedenini araştırdı. İslam Peygamberinin ashbından önemli bir zatın buraya defnedildiğini öğrenince de Müslümanlara haber gönderdi ve İslam ordusu buradan çekildikten sonra kabri açtırarak cesedi vahşi hayvanlara yedireceğini söyledi. Ancak gönderilen cevapta, böyle bir şey yapıldığı takdirde İslam topraklarında yaşayan Hıristiyanların zarar görebileceği, hatta kiliselerin tahrip edilebileceği kendisine bildirilince bu niyetinden vazgeçerek kabre dokunulmayacağına dair teminat verdi.
KABİR ORTADAN KAYBOLDU
Ebü Eyyüb el-Ensari’ye ait kabir Bizanslılar döneminde yüzyıllarca varlığını korudu. Zaman zaman ziyaret mahalli olarak kullanıldı. Yanında yağmur duaları yapıldı. Hatta bazı hastalıkların şifası için müracaat edilen bir mekan oldu. Asırlar sonra kabir ortadan kayboldu. Ancak bulunduğu muhit ziyaret mahalli olmaya devam etti. İstanbul’un fethinden kısa bir süre önce vefat eden tarihçi Bedrüddin Ayni (ö.855/1450), fetihten hemen önceki tarihlerde bile Bizanslıların türbenin bulunduğu muhiti hala ziyarete devam ettiklerini ve kıtlık zamanlarında burada yağmur duası yaptıklarını belirtmektedir.
AKŞEMSETTİN HAZRETLERİ KABRE İLHAM ETTİRİLDİ
Fatih Sultan Mehmed, Sultan, Ebü Eyyüb el-Ensari’nin vefatından 800 yıl sonra, İSTANBUL’UN FETHİ’nden sonra
durumu hocası Akşemseddin Hazretleri‘ne (ö.1459) açtı ve Ebu Eyyüb et-Ensari’nin kabrinin nerede olabileceğini sordu. Akşemseddin parmağını uzatarak bugün kabrin bulunduğu Eyüp semtini işaret etti. Birlikte işaret edilen yere geldiler. Ebü Eyyüb el-Ensari Hazretlerinin kabrinin bulunduğu nokta Akşemseddin tarafından keşf ve ilham yoluyla tayin ve tespit edildi. Bu arada kabrin baş ve ayak uçlarına Akşemseddin Hazretleri tarafından iki çınar fidanı dikilerek kabrin yeri belirlendi.
Akşemseddin’in yaptığı tespitin doğru olup olmadığı Fatih Sultan Mehmed dahil bir çok kimse için merak konusu olmuştu. Sultan, bu noktadaki merakını gidermek için bir gece kabrin yerini gösteren çınar fidanlarını yerinden söktürüp kıble tarafında farklı bir yere diktirdi. Sonra da kabrin üzerine türbe yaptıracağını söyleyerek son kez yeri gelip kontrol etmesi için Akşemseddin’e haber gönderdi. Akşemseddin Hazretleri buraya gelir gelmez çınar fidanlarının dikili olduğu yerle hiç ilgilenmeden doğrudan önceden tayin ve tespit ettiği yere gidip aynı noktayı işaret etti. Böylece kabrin orada olduğuna kesin olarak hükmedilerek üzerine türbe yapıldı.
ÇINAR HALA AYAKTA
Fatih Sultan Mehmed’in, kabrin baş ve ayak uçlarından söküp kıble tarafına diktirdiği iki çınar fidanı aynen yerinde kaldı.
Bugün Eyüp Sultan Camii‘nin iç avlusunda bulunan demir parmaklığın ortasındaki çınarın Akşemseddin Hazretleri tarafından dikilip yeri değiştirilen iki çınardan biri olduğu söylenir. Diğerinin de 1910-1915 yıllarına kadar ayakta kaldığı, ancak yaşlılığı sebebiyle kuruduğu ve yıkıldığı söylenmektedir.